9 Nisan 2008 Çarşamba

DIŞSAL KURALLARA BAĞLILIK DÖNEMİ

1. DIŞSAL KURALLARA BAĞLILIK DÖNEMİ

Bu dönem, 6-12 yaş arasını kapsamaktadır. Çocuk kuralların değişmezliğine inanmaktadır, kurallara uymayanların otomatik olarak cezalandırılması gerektiğini düşünür. Kayıtsız şartsız otoriteye uyma söz konusudur. Bu dönemde çocuğa ebeveyni ve diğer yetişkinler tarafından ne yapması ve ne yapmaması gerektiği söylenir.

Kurallara uymamasının doğal sonucunun cezalandırılmak olduğuna inanır. Yargı, sadece sınırlı olan gerçeklere dayalıdır ve kural ihlalinde ceza, otomatik olarak verilmelidir. Davranışın gerisindeki nedenler dikkate alınmaz. Böyle bir mantık çocukların, kuralların kesin ve değişmez olduğunu inanmalarına neden olur.

AHLAKİ ÖZERKLİK DÖNEMİ

2. AHLAKİ ÖZERKLİK DÖNEMİ

Bu dönemde, çocuğun sosyal dünyası giderek artan akran guruplarıyla genişlemiştir. Çocuğun sürekli diğer çocuklarla etkileşimde bulunması ve işbirliği yapması, kurallar hakkındaki fikirlerin değişmesine zemin oluşturur ve ahlak ilkeleri değişmeye başlar.

Kuralların insanlar tarafından oluşturulduğu ve gerektiğinde değiştirilebileceği bilincine ulaşır. Ceza, artık kuralların ihlal edilmesiyle otomatik olarak uygulanması gereken bir durum değildir. Kuralların ihlal edilme nedenleri de önemlidir. Diğer bir deyişle, yargıda bulunurken kuralları ihlal edenlerin niyetleri ve içinde bulundukları durumlarda dikkate alınır

KOHLBERG’İN AHLAK GELİŞİMİ KURAMI

KOHLBERG’İN AHLAK GELİŞİMİ KURAMI

Kohlberg’in ahlak gelişimi kuramı, Piaget’nin kuramının yeniden incelenmesi ve anlamlandırılmasıdır. Kohlberg de Piaget gibi çocuk ve yetişkinlerin, belirli durumlarda davranışlarını yöneten kuralları nasıl yorumladıklarını incelemiştir.

Ancak Kolberg, araştırmasını, çocukları oyunda gözleyerek değil, çocuklara ahlaki ikilemleri kapsayan belirli durumlarvererek onlara bu durumlarda nasıl tepkide bulunacaklarını sorarak yürütmüştür.

Aşağıda Kohlberg’in kullandığı problem durumlarından iki örnek verilmiştir

ÖRNEK DURUM 1
Joe’nun babası, Joe 50 dolar kazandığı taktirde onu kampa götüreceğine söz vermiştir. Ancak daha sonra fikrini değiştirmiş, Joe’dan kazandığı parayı kendisine vermesini istemiştir. Joe da yalan söyleyerek 10 dolar kazandığını söylemiş; 40 doları kampta kullanmak üzere kendisine ayırmıştır. Joe kampa gitmeden önce, küçük kardeşi Alex’e babasına yalan söylediğini ve kazandığı para miktarını söylemiştir. Alex bu durumu babasına söylemeli mıdır?

ÖRNEK DURUM ıı
Avrupa’da bir kadın, hasta ve ölmek üzeredir.Son zamanlarda hayatını kurtarabilecek bir ilaç, aynı kasabada oturan bir eczacı tarafından bulunmuştur. Eczacı, ilaç için 2000 dolar istemektedir. Bu fiyat, ilacın maliyetinin 10 katıdır. Hasta kadının kocası Heinz borç para alabileceği her yere gider. Fakat topladığı paralar, ilaç fiyatiın yarısı kadardır. Heinz, eczacıya karısının ölmek üzere olduğunu söyleyerek ya ilacı biraz ucuza satmasını ya da daha sonra ödemesine izin vermesini ister. Ancak eczacı bunu kabul etmez. Hainz çaresiz bir durumdadır. Eczanenin camını kırarak karısı için ilacı çalar. Bu durumda hasta kadının kocası ne yapmalıydı? Niçin? (Kohlberg).

Kohlberg, yukardaki durumlar ve benzerleri için aldığı cevapları sınıflayarak, insanların altı yargı aşaması geçirdiklerini belirtmektedir. Bu altı aşama ise, üç düzey içinde yer almaktadır. Bu düzeyler:

• Gelenek öncesi düzey
• Geleneksel düzey
• Gelenek sonrası düzey

Bu üç düzey, çocuk ya da yetişkinin “doğru” ya da “ahlaki davranış” olarak neyi algıladığına ve bunu nasıl belirlediğine göre sıralanmıştır. Diğer dönem kuramlarında olduğu gibi, her bir düzey kendinden öncekine dayanmakta, kendinden sonraki döneme temel oluşturmaktadır. Ancak aynı kişi, bazı zaman ve durumlarda bir aşamada davranış gösterirken, bir başka zaman ve durumda da başka bir aşamada davranış gösterebilmektedir. Bu düzeyler ve düzeylerin içinde yer alan aşamalar aşağıda kısaca açıklanmıştır.

Geleneksel Düzey

Geleneksel Düzey

Bu düzey, ahlak gelişiminde üç ve dördüncü aşamaları kapsar. Birey, için aile, grup ve ulusun beklentileri, her şeyden önemlidir. Bu beklentiler yakın ve açık sonuçları düşünülmeksizin kabul edilir ve değerlidirler. Sosyal düzeni destekleme ve sadakat önemlidir. Kendi ihtiyaçları bazen grubunkilere göre ikinci planda kalır.

Aşama 3: Kişiler Arası Uyum Eğilimi
Geleneksel düzey içinde yer alan üçüncü aşamada, akran gruplarıyla işbirliği gözlenir. İyi davranış, başkalarına yardım etmek ya da onları mutlu etmektır. Başkaları tarafından onay görmek, iyi çocuk olmak önemlidir. Ben merkezliliğin azalması ve somut işlemler dönemine girmesiyle çocuk, olaylara başkaları açısından bakabilme özelliğini kazanır. Ahlaki yargılarda başkalarının hissettiklerini de dikkate alır. Ancak yaptıklarını sadece ceza almamak için (aşama 1) ya da kendisi için (aşama 2) değil; aynı zamanda başkalarını mutlu etmek için yapmaya çalışır.

Aşama 4: Kanun ve düzen eğilimi
Bu dönemde doğru davranış, otoriteye ve sosyal düzene uygun olarak kişinin görevini yerine getirmesidir. Artık, akran gruplarının kurallarının yerini, toplumun kuralları ve kanunları almıştır. Kanunlar soru sorulmaksızın izlenir. Kanunlara uymayanlar asla onaylanmazlar. Birçok yetşkin, muhtemelen bu dönemde kalır.

GELENEK ÖNCESİ DÜZEY

GELENEK ÖNCESİ DÜZEY

Bu düzey Piaget’nin “dışsal kurallara bağlılık” döneminin özelliklerini kapsar. Kurallar başkaları tarafından konur. Bu düzeydeki çocuk, kültür içinde kabul edilen iyi ve kötü ölçütlerine göre davranır. Ahlak gelişiminde yer alan altı aşamadan ilk ikisi, gelenek öncesi düzey içinde yer alır.

Aşama 1: Ceza ve itaat eğilimi
Bu düzeydeki çocuklar sadece otoriteye uyar ve cezalandırılmaktan kaçınırlar. Genel olarak olayların dış görünüşüne ve meydana gelen zararın büyüklüğüne bakarak karar verirler. Olayın gerisindeki neden önemli değildir. Etkinliğin fiziksel sonuçları, etkinliğin iyi ya da kötü olduğunu belirler. Örneğin bir çocuk, annesine yardım ederkenon tane tabağı kazara düşürüp kırmıştır. Bu dönemdeki çocuklara, hangi çocuğun daha suçlu olduğu sorulduğunda; on tane tabağı kıran çocuğun daha suçlu olduğunu belitmişlerdir.

Aşama 2: Araçsal İlişkiler Eğilimi
Çocukların kendi ihtiyaç ve isteklerinin karşılanması önemlidir. Diğer insanlarında ilgilerinin farkına varırlar. Ancak, ahlaki yargıda bulunacakları zaman, başkalarının ihtiyaçlarını somut bir şekilde dikkate almakla birlikte, hala birinci planda kendileri vardır. Ne kadar alırlarsa o kadar vermeleri söz konusudur. “sen benim sırtımı kaşı, bende seninkini” atasözüne uygun davranmaktadır.

KOHLBERG’İN KURAMININ SINIRLILIKLARI

KOHLBERG’İN KURAMININ SINIRLILIKLARI

Kohlberg, ahlak gelişim aşamalarının aşağı yukarı aynı yaşlardaki bireylerde aynı sırayı izlediğini, ABD, Meksika, Tayvan ve Türkiye’de ortaya koymuştur. Birçok araştırma, erkeklerle yürütülmekle birlikte, kadınlarla yapılan bazı araştırmalarda da benzer yapılar bulunmuştur. Ancak Kohlberg, bulgularını tüm insanlara genellemiştir.

Kohlberg’in kuramının önemli sınırlılığı, gerçek davranışı gözlemekten çok, ahlaki usa vurma ile ilgilenmesi olmuştur. Bazen insanların söyledikleri ile yaptıkları farklılık gösterebilmektedir. Ayrıca, farklı dönemlerde bulunan bir çok kişi, benzer şekilde davranabilmekte ya da aynı dönemde bulunan bir çok kişi farklı davranabilmektedir. Ahlak davranışları ile ilgili bir çalışma daHartshorne veMay tarafından yapılmıştır. Bu çalışmada bireylere yakalanmayacak şekilde çalma ya da aldatma fırsatları verilmiştir. Çok az çocuk, her durumda dürüst davranış ve çok azı da her durumda çalma ya da aldatma davranışı göstermişitir.

Sonuç olarak, Kohlberg’in ahlak gelişimi dönemlerinin kesinlik derecesi ve evrenselliği tartışmaya açıktır.

GELENEK SONRASI DÜZEY

GELENEK SONRASI DÜZEY

Bireyin, başkaları ve otoriteden bağımsız olarakizlemek istediği ahlak ilkelerini seçtiği ve kendine özgü değer sistemini örgütlediği düzeydir. Ahlak gelişiminin beş ve altıncı aşaması bu düzeyin kapsamındadır.

Aşama 5: Sosyal sözleşme eğilimi
Bu aşama, gelenek sonrası düzey içindedir. Kanunların kullanımı ve bireysel haklar eleştirici bir şekilde incelenir. Toplumun kanunları ve değerlerinin göreli ve topluma özgü olduğu kabul edilmektedir. Kanunların demokratik olarak değiştirilebileceği ilkesine sahiptirler. Kanunlar, sosyal düzeni korumak, temel yaşama ve özgürlük haklarını güvence altına almak için gerekli görülmektedir. Bu ahlak gelişimi düzeyine, yetişkinlerin ancak %25’den azı gelebilmektedir.

Aşama 6: Evrensel ahlak gelişimi
Bu aşama ahlak ilkelerinin sonuncu aşamasıdır. Kişi ahlak ilkelerini kendisi seçip oluşturur. Bu ilkeler, adalet, eşitlik, insan hakları gibi bazı soyut kavramlara dayalıdır. Bu ilkeleri ihlal eden kanunlara uyulmamalıdır. Çünkü “adalet yasanın üstündedir” . Bireyin haklarına saygı esastır.
Son zamanlarda kohlberg, 6. Dönemin, 5. Dönemden gerçekte çok farklı olmadığını bu nedenlede bu iki dönemin birleştirilebileceğini önermiştir.

AHLAK GELİŞİMİ DÜZEYLERİ

AHLAK GELİŞİMİ DÜZEYLERİ

1. 1. Gelenek öncesi düzey
• • Kurallar başkaları tarafından düzenlenir.
• • Etkinliğin fiziksel sonuçlarına göre iyi ya da kötü belirlenir.
• • Bireyin kendi gereksinimleri ön plandadır. AHLAK GELİŞİMİ AŞAMALARI
1. 1. Ceza ve itaat eğilimi
• • Çocuk otoriteye uyar ve cezadan kaçınır
• • İyi ya da kötüyü etkinliğin fiziksel sonuçları belirler.

2. 2. Arasal ilişkiler eğilimi
• • Her ne olursa olsun bireyin kendi ihtiyaçları önemlidir. Bazen diğerlerinin ihtiyaçlarını da dikkate alır. Ancak, ne kadar alırsa, o kadar verir.

2. 2. GELENEKSEL DÜZEY
• • Aile, grup ve ulusun beklentileri, yakın ve açık sonuçları düşünülmeksizin önemlidir.
• • Bireyin kendi ihtiyaçları grubundakilere göre ikinci plandadır.
• • Kanunlara uyma ve sosyal düzeni koruma önemlidir. 3.CEZA VE İTAAT EĞİLİMİ
• • İyi davranış, başkalarına yardım etmek ve başkalarını mutlu etmektir

4.KANUN VE DÜZEN EĞİLİMİ
• • Kanunlara ve sosyal düzene uymak önemlidir.
• • Doğru davranış, bireyin sosyal düzen ve otoriteye uygun olarak görevini yerine getirmesidir.

3. 3. GELENEK SONRASI DÜZEY
• • Bireyin kendine özgü ahlak ilkelerini seçtiği ve değer sistemini örgütlediği düzeydir.

5.SOSYAL SÖZLEŞME EĞİLİMİ
• • Kanunlar toplumun iyiliği için değişebilir
• • Değerler ve kanunlar eleştirici bir şekilde incelenir.

6.EVRENSEL AHLAK İLKELERİ EĞİLİMİ
• • Birey kendine özgü ahlak ilkelerini örgütler
• • Bu ilkeler genellikle eşitlik adalet insan insan haklarına dayalıdır
• • “Adalet kanunun üstündedir.”

PİAGET'İN AHLAK GELİŞİM KURAMI

PİAGET'İN AHLAK GELİŞİM KURAMI

Günümüz pisikolojisinde ahlak konusunda en etkili teori Cenevreli pisikolog Jean Piaget'ininki olmuştur.Kırk yılı aşan bir zaman içinde çeşitli tenkitlerle uğraşmış olmakla beraber, Piaget'in ahlaki gelişme teorisi esas yapısını muhafaza ederek yeni yeni araştırmaların yapılmasına yol açmıştır.

Piaget yardımcıları ile birlikte "Cenevreli çocuklar üzerinde yaptığı sistemli müşahedeler sonunda Ahlaki duygu ve düşüncenin çeşitli yaş devreleriyle birlikte belirlendiğini ve ahlaki gelişmenin çocuktaki genel düşünce gelişmesiyle paralel gittiğini ileri süren bir teori ortaya atmıştır.Bu yüzden onun teorisine "kognitif gelişme teorisi" de denir.Ahlaki gelişme bu umumi zihni gelişmenin bir tarafını teşkil etmektedir.

Piaget zihni gelişmenin merhaleler halinde ilerlediğini ileri sürer.Fakat buradaki merhaleler diyalektik bir gelişmenin kısımları halinde düşünülmektedir.

Piaget'ye göre çocukta ahlaki düşünce gelişmesi iki safha halindedir.Herhangi bir düşünceye sahip olmayan çocukta bu konulardaki ilk düşünce etraftaki büyüklerin direkt etkisiyle şekillenen bir otoriteci ahlakın özelliklerini gösteriyor.Çocuk bu otoriteci ahlakın, büyüklerin direktiflerini mutlak ve değişmez gerçek sayan düşünceden sonra Piageti'in otonomi dediği bir ahlaki düşünce tipine geçer.Birinci merhalede ahlakı sadece mevcut kurallara katı bağlılık şeklinde anladığı ve kuralların değişmeyeceği kanaatinde olduğu halde ikinci merhalede ahlakı değişmez prensipler olarak değil, karşılıklı anlaşmaya bağlı olan ve hal şartlara göre değişebilen bir normotif sistem halinde görür.Her iki anlayış da zihin gelişmesiyle paraleldir. (GÜNGÖR,Prof.Dr.Erol,Hollanda Türk Akademisyenler Birliği Vakfı Yayınları,1993)

KOHLBERG'İN AHLAK GELİŞİM TEORİSİ

KOHLBERG'İN AHLAK GELİŞİM TEORİSİ

Kohlberg esas olarak Piaget'in kuramının yeniden düzenlenmesi gerektiğini iddia etmiş,ahlaki gelişmenin Piaget'in aksine 11 yaşınddan itibaren olgunluğa başladığı görüşünü reddetmiştir.o bu safhayı 16 yaşına kadar uzatıyor.

Kohlberg'in teorisi oldukça yakın tarihte ortaya atıldığı için bu teoriyi test etmek maksadıyla yapılan araştırmaların sayısı azdır.Fakat son yıllarda bu istikametteki araştırmaların sayısı hızla artmaktadır.Kohlberg'in Gelişme teorisinin gerçekten birbiri arkasından geldiklerini ve bir kognitif ilerlemeye işaret ettiklerini gösterir mahiyettedir.

KOHLBERG'İN AHLAK GELİŞİM TEORİSİ

KOHLBERG'İN AHLAK GELİŞİM TEORİSİ

Kohlberg esas olarak Piaget'in kuramının yeniden düzenlenmesi gerektiğini iddia etmiş,ahlaki gelişmenin Piaget'in aksine 11 yaşınddan itibaren olgunluğa başladığı görüşünü reddetmiştir.o bu safhayı 16 yaşına kadar uzatıyor.

Kohlberg'in teorisi oldukça yakın tarihte ortaya atıldığı için bu teoriyi test etmek maksadıyla yapılan araştırmaların sayısı azdır.Fakat son yıllarda bu istikametteki araştırmaların sayısı hızla artmaktadır.Kohlberg'in Gelişme teorisinin gerçekten birbiri arkasından geldiklerini ve bir kognitif ilerlemeye işaret ettiklerini gösterir mahiyettedir.(GÜNGÖR, Prof Dr. Erol, Hollanda Türk Akademisyenler Birliği Vakfı yayınları,1993)

Nuray Senemoğlu

ERİKSON VE PSİKOSOSYAL GELİŞİM

ERİKSON VE PSİKOSOSYAL GELİŞİM

İnsan gelişimini dönemler halinde inceleyen kuramlardan biri de, psikososyal gelişimi konu edinen ve Erik. H. Erikson tarafından geliştirilen kuramdır. Erikson önceleri klasik Psikoanalitik kuramı benimsemiş, fakat daha sonra psikanalizin eksik yanlarını görerek kendi kuramını geliştirmiştir; kuramını geliştirirken psikanalizden de yararlanmıştır.
Psikoanalitik yaklaşımdan farklı olarak, çocukluk dönemlerinin yanı sıra ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerine de yer vermiştir. Bunun yanı sıra, insan gelişiminde kültürel, sosyal ve çevresel etkenlerin önemini vurgulamıştır. Erikson’a göre uygun çevresel şartlar ortaya çıktığında daha önceki yaşantılara bağlı olmaksızın sağlıklı dönemler geçirile bilir.

Erikson’un kuramının dayandığı temel düşünceler şunlardır:
• Genel olarak insanların temel ihtiyaçları aynıdır.
• Benlik ya da egonun gelişimini temel ihtiyaçların karşılanmasıyla oluşmaktadır.
• Gelişim dönemler halinde meydana gelir.
• Her dönem gelişim için fırsatlar sağlayan bir krizle veya pisikososyal problemle nitelenir.
• Farklı dönemler bireyin güdülenmesinde farklılıklar oluşturur.

Erikson’un pisikososyal gelişim kuramı çok yaygın kabul görmesine karşın, bazı eleştiriler de almıştır; öne sürdüğü görüşler genellikle kontrollü araştırmalara dayanmayan kişisel ve öznel yorumlardır. B kuram ile ilgili olarak yapılan bir diğer eleşride çocukların bir dönemden diğerine nasıl geçtiklerinin yeterince açıklanmadığı konusundadır. ( Biehler ve Snowman, 1986 )

Erikson’a göre dönemler

Erikson’a göre dönemler şunlardır:

0-6 Yaş Arası Psikososyal Gelişim

Erikson 0-6 yaşları arasında üç döneme yer vermektedir

a. ) Temel güvene karşı Güvensizlik ( 0 ile 1.5 yaş )
b. ) Özerkliğe karşı Şüphe ve Utanç (1.5 ile 3 yaş )
c. ) Girişkenliğe karşı Suçluluk ( 3 ile 6 yaş )

TEMEL GÜVENE KARŞI GÜVENSİZLİK ( 0- 18 AY)

TEMEL GÜVENE KARŞI GÜVENSİZLİK ( 0- 18 AY)
Birinci dönem

İlk dönem, doğumdan bir buçuk yaşına kadar süren bir dönemi kapsar. Freud’un önerdiği gelişim dönemlerinden oral döneme denk düşer. Bu dönem de haz bölgesi ağızdır. Belli başlı davranış biçimi olarak emme, ya da içine alma gösterile bilir. Bebek bu dönem de etrafındaki uyarıcıları içine alma gösterilebilir. Bebek bu dönem de etrafındaki uyarıcıları içine almaya çalışır. Bunu hem emme biçiminde, hem de diğer duyu organlarıyla yapmaya çalışır. Örneğin gözleriyle etrafında gördüklerini içine almaya çalışır. Bu dönemin ikinci kısmın da diş çıkarma ile birlikte ısırma davranışı görülmeye başlar.
Bu dönem uygun şekilde geçirilmediği takdirde, ağızla ve içe almayla ilgili bir takım davranışlar sıklıkla görülebilir: Sigara içme gibi

Erikson’a göre bebekler anne ya da bakıcılarının davranışlarında güvenilebilirlik sezdikleri zaman onlara karşı temel bir güven duygusu geliştirirler. Örneğin, bebek ağladığı, acıktığı ve altını ıslattığında hemen rahatsızlığı gideriliyorsa, annesine ve yahut kendisine bakan kişiyi yanında bulmazsa ona karşı bir güvensizlik duygusu geliştirir. Eğer bir çocuk annesi yanından ayrıldığında gereksiz bir korkuya kapılmaksızın sakin bir vaziyette durabiliyorsa, bu onun annesine karşı temel güven duygusu geliştirdiğinin bir göstergesidir. Aksi halde, bebek ihtiyacı olmasa bile annesi yanından ayrılır ayrılmaz ağlamaya başlar. Bura da “sana güvenmiyorum, beni bırakıp gideceksin, daha önce de böyle yapmıştın” mesajı vardır.

Temel güven duygusundan yoksun yetişmiş olan çocuklar, ileriki hayatlarında sosyal ilişki kurmaktan çekinen kendine güvensiz kişiler olabilirler. Ancak, kişi daha sonraki dönemlerde bu eksikliğini telafi edebilirse sağlıklı sosyal ilişkiler kurabilen ve kendine güvenen bir insanda olabilir. Bu Erikson’un antidetarminist yaklaşımının bir sonucudur.

ÖZERKLİĞE KARŞI ŞÜPHE VE UTANÇ (18 AY 3 YAŞ )

ÖZERKLİĞE KARŞI ŞÜPHE VE UTANÇ (18 AY 3 YAŞ )
İkinci dönem

İkinci dönem bir buçuk yaşında başlayıp üç yaş civarında biten ve Freud’un anal dönemine karşılık gelir. Anal dönem haz ve ilginin dışkılama ve bırakma davranışlarını yoğun bir şekilde kullanır. Bu dönemde haz kaynağı dışkı bölgesi ve ilgili bu iki davranış biçimidir. Erikson bu davranış biçimini tutma ve fırlatma olarak geniş anlamda eli almaktadır. Bu dönem tuvalet eğitiminin ağır bastığı dönemdir.

Bu dönemde yetişkinlerin çocuklar üzerinde baskı kurdukları bir konu da tuvalet eğitimidir. Erikson bundan “tuvalet eğitimi savaşları şeklinde söz etmektedir: Tuvalet eğitiminde cezalandırıcı ve utandırmaya yönelik bir tutum izleyen ana babalar, çocuğun utanma ve şüphe duygularına yöneltmektedir. Aşırıcı koruyucu, kısıtlayıcı ve cezalandırıcı ana baba tutumu da özerkliği engelleyen etkenler arasındadır.

Aynı zamanda bu dönem inatçılık dönemidir. Bu dönemde çocuklar inatla bir şeyi ellerine alır, inatla onu savunur ve korur veya istemedikleri şeyleri de ve inatla fırlatır, atarlar. İstemedikleri şeyi tutturmak da istedikleri şeyi ellerinden almak da zor olur. Çocuklar genellikle bu iki davranışı birbirlerinden ayırmazlar. Yani çocuk hem alır hem atar. Şimdi aldığı bir şeyi hemen de atabilir.

GİRİŞKENLİĞE KARŞI SUÇLULUK (3-6 YAŞ )

GİRİŞKENLİĞE KARŞI SUÇLULUK (3-6 YAŞ )
Üçüncü dönem

Üçüncü dönem üç ile altı yaş arasını kapsar. Freud’a göre fallik dönemdir. Fallus erkek cinsel organı anlamına gelir. Dolayısıyla, bu dönemde kişinin dikkati, ilgisi ve haz duygusu cinsel organlarına yönelmiştir. Freud, kuramını bu dönemde yaşandığını düşündüğü Oedipus kompleksi üzerine kurmuştur. Oedipus kompleksi, erkek çocuğun annesine karşı (cinsel) bir istek duyması ve babasını rakip olarak algılaması demektir.

Girişkenliğe karşı suçluluk dönemindeki çocuk kendisinin ve aile üyelerinin rollerini daha açık bir şekilde kavramaya başlar. Çevresindeki bireylerle yakın ilişkiler kurar ihtiyaçlarını karşılarken daha aktif ve saldırgandır. Cinsiyet organları konusunda bazı meraklarını gidermek çabasındadırlar.

Üç ile altı yaşlarındaki çocuklar motor becerileri geliştiği için sosyal ilişkilere daha fazla katılırlar. Bunun yanı sıra merak ve araştırma duygularını tatmin etmek için çeşitli faaliyetlerde bulunurlar. Bu faaliyetlerde başarısız olurlarsa suçluluk duygusu geliştire bilirler. Çocuğun yaptığı işlerin yetişkinler tarafından engellenmesi, ana babanın yanlış eğitim yöntemleri kullanması da suçluluk duygusuna yönelten etkenler arasındadır.

ÇALIŞKANLIĞA KARŞI AŞAĞILIK DUYGUSU 6-12 Yaş

6-12 Yaş Arası Psikososyal Gelişim

ÇALIŞKANLIĞA KARŞI AŞAĞILIK DUYGUSU (6-12 yaş)
Dördüncü dönem

Dördüncü dönem Freud, kuramını cinsellik ve özelde çocuk cinselliği üzerine kurduğu için, bu dönemi de cinsellik açısından yorumlamaktadır. Bu dönemde cinsellik örtülür. Bu yüzden Freud bu döneme örtülü (latent) dönem adını vermiştir. Hakikaten, çocuk bu dönem de cinsel meraklarını ansızın unutur, hatta karşı cinsi düşman cins ilan eder. Çocuklar bu dönemde kendi cinleri ile bir araya gelir ve oynarlar.

Erikson bu dönemi çalışkanlık duygusunun edinildiği dönem olarak tanımlamıştır. Bu dönem okuma, yazma, hesap gibi temel konuların öğrenildiği dönemdir. Çocuk bu bilgileri edinirken kendi ile aynı yaşlarda olan diğer çocuklarla kendini karşılaştırır ve kendisinin çalışkan olup olmadığına karar verir. Her ne kadar genel olarak çocuğun bu şekilde başkaları ile karşılaştırılmaları tavsiye edilmez ise de gerek öğretmen, gerek ana baba gerek tanıdıklar gerekse çocuğun kendisi onu başkaları ile karşılaştırır. Eğitimciler çocuğun başkaları ile değil, kendi başarıları ile değerlendirilmesi ve karşılaştırılması ve çocuğun yanlışlarının değil, doğrularının üzerinde durulması gerektiğini söylerler. Ayrıca herkesin iyi yaptığı iş vardır, önemi olan bu işin bulunmasıdır. O zaman çocuğun aşağılık duygusu edinmemesi sağlanabilir.

12-18 Yaş Arası Psikososyal Gelişim

12-18 Yaş Arası Psikososyal Gelişim

KİMLİK KAZANMAYA KARŞI ROL KARIŞIKLIĞI ( 12-18 YAŞ )
Beşinci dönem

Kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası dönemi on iki on sekiz yaş arasını kapsar. Ergenlik dönemi sırasında “ben kimim? “ sorusu çok önemli hale gelir. Ergen, bu soruyu cevaplarken ana babasından çok, akran gruplarından etkilenir. Hızlı bir fizyolojik ve fiziksel değişme içindeyken aynı zamanda gelecekteki eğitimi, kariyeri hakkında yeni kararlar verme baskısı, daha önce oluşturduğu psiko-sosyal kimliğini gözden geçirmeye zorlar. Ergenlik dönemi değişme zamanıdır.
Ergen, bu dönemde arayış içindedir ve akran gruplarına körü körüne güvenir. Bu nedenle ergen, akran grupları istediği için antisosyal davranışlar gösterebilir.

Ergenin cevap bulması gereken birçok soru vardır. Bunlardan bazıları, “çocuk mu, yoksa yetişkin miyim ? “ “bir gün anne yada baba olacak mıyım, başarılı mı, yoksa başarısız mı olacağım ? “ vb. Bütün bu soruları ve duyguları açıklığa kavuşturmada, çözümlemede öğretmen ve ana babalar,ergene yardım edebilirler. Öğretmen ve ana babalar, ergene bir yetişkin olarak davranmalı ; onunla sevgi ve saygı temeline dayalı bir dostluk kurmalıdırlar. Ergenin sağlıklı bir şekilde kimliğini kazanmasında, çevresinde uygun özdeşimler kurabileceği (model alabileceği ) yetişkinlerin bulunması önem taşımaktadır.

Erikson’a göre bu dönemde ergen başarılı bir şekilde kimlik kazanma sorununu çözerse, kendine güvenen, kendinden emin bir kişi olarak yaşamını sürdüre bilir ve başarılı olur. Aksi durumda ise rol karmaşası, yaşamın gelecek dönemlerinde de bu kriz çözümleninceğe kadar sürecektir. Örneğin; ne yapmak istediğine karar veremeyen, bir işten öbürüne atlayıp bocalayan, çocuk gibi davranan yetişkinler, henüz kimlik kazanma krizini çözümleyememiş kişilerdir.

YAKINLIĞA KARŞI YALNIZLIK

YAKINLIĞA KARŞI YALNIZLIK
Altıncı Dönem

Ergenlik dönemindeki kimlik kazanma çabaları bu dönemde büyük ölçüde ortadan kalmaktadır. Genç, artık çevresindeki insanlarla yakın ilişkiler kurmaya ve sorumluluk almaya hazırdır. Bu dönemde dostluk sevgi ve cinsiyet ilişkileri önem kazanmaktadır. Birey bu ilişkileri içinde bulunduğu toplumun kuralları çerçevesinde yürütmeye çalışmaktadır. Çünkü artık daha gerçekçi olmaya başlamış ve toplumla arasındaki çatışmaya bir son vermiştir. Kurulan dostluklar ve arkadaşlıklar daha gerçekçi temellere oturtulur ve yapılan işlerde bir süreklilik görülür. Duygusal yapıdaki oynaklık yerini bir sükunete bırakır.

Bu dönemde karşılaşılan meselelerden biri de eş seçimidir. Birey ergenlik dönemindeki karşı cins anlayışını bir kenara bırakarak, gerçek sevgiye ve paylaşmaya dayalı bir evlilik yapma isteğini taşır.

Bu dönemde dikkati çeken bir başka konu da meslek seçimidir. Kişi kendi yeteneklerine ve kişiliğine uygun bir meslek seçme arzusundadır.

Arkadaşlık kurma, evlilik ve meslek seçimi gibi konularda başarısız olan bireyler, yakın ilişkiler kurmadıkları için yalnızlığa düşer ve kendilerini mutsuz hissederler. Çevrelerindeki insanlarla kurdukları ilişkiler yalın ve yüzeyseldir.

ÜRETKENLİĞE KARŞI DURGUNLUK

ÜRETKENLİĞE KARŞI DURGUNLUK
Yedinci Dönem

Bu dönem, orta yetişkinlik yıllarını kapsar. Kişi önceki evreleri başarılı olarak atlatmışsa bu dönemde üretken, verimli ve yaratıcıdır. Çocukları yoluyla neslini devam ettirmek önem taşır. Kişi evi dışında da topluma yararlı işler yapabileceği, kendinden sonraki kuşaklara rehberlik edebildiği sürece üretkendir. Bunlardan mahrum olan bireyler üretkenliğin aksine bir işe yaramama duygusuna kapılabilir ve durgunluk dönemine girebilirler. Sahte, köksüz ilişkiler kurar kendi doyumunu ve çıkarını öncelikle gözetirler.

Bu dönemdeki krizi, bireyin olumlu bir şekilde atlatmasında evini, işini paylaştığı kişilerle, yani çevresinde yoğun etkileşimde bulunduğu bireylere önemli roller düşmektedir. Bireye, işe yaradığı, toplum için, başkaları için gerekli olduğu duygusu yaşatılmalıdır. Ev ve ev dışındaki çalışmaları ödüllendirilmelidir.

BENLİK BÜTÜNLÜĞÜNE KARŞI UMUTSUZLUK

BENLİK BÜTÜNLÜĞÜNE KARŞI UMUTSUZLUK
Sekizinci dönem

Bu dönem, insan hayatının yaşlılık dönemini kapsar. Hayatının bu son döneminde birey önceki dönemlerde yaptıklarının bir muhasebesini yapar ve bir senteze ulaşmaya çalışır. Bu amaçla anlamlı ve değerli bir hayat geçirip geçirmedikleri konusunda öz eleştiri yaparlar.

Bilhassa bir önceki dönemde üretken olmuş insanlar bu dönemi daha rahat geçirebilir. Böyle kişiler geçmişte yaptıkları iyi ve kötü şeyleri kullanabilir ve bütünlüğe ulaşabilir ve kendilerini kabul ettikleri ve başkalarından da kabul gördükleri için mutludurlar.

Buna karşılık üretken olamamış kimliğini bulamamış kişiler hayatlarını boşa geçirdiklerini düşünerek umutsuzluğa düşerler. Umutsuzluk içindeki bir yaşlı ölümden korkar, uyumsuz bir insan olur ve “keşke geçmişte şöyle yapmasaydım” düşüncesi ağırlık kazanır. Bireyler bu dönemde daha dindarlaşır, hacca gider, dini etkinliklere daha sık katılmaya başlarlar.

BEBEKLİK DÖNEMİNDE DİL GELİŞİMİ (0-2)

BEBEKLİK DÖNEMİNDE DİL GELİŞİMİ (0-2)

Dil gelişimi, bilişsel ve bedensel gelişime paralel olarak yürür.

Dil gelişimi konusunda farklı görüşler (akımlar) vardır.

Bunlardan en yaygın ikisi Davranışçı görüş ve Psiko-Linguistik görüştür.

Davranışçı Dil Gelişimi Görüşü:
Dil, davranışçı öğrenme kuramlarına uygun olarak öğrenilir. Çocuk, çevreyi taklit ederek, doğru kelimeler ve cümleler söylediğinde ödüllendirilerek öğrenir.

Psiko-Linguistik Dil Gelişimi Görüşü:
İnsan, dil öğrenmek için özel bir mekanizmaya sahiptir. Çocuk yürümeyi nasıl öğreniyorsa dili de öyle öğrenir.

İnsan doğuştan dil ve konuşma yeteneğiyle doğar. Önce çevresindeki sesleri dinler, bunları anlamaya ve benzerini çıkarmaya çalışır. Ardından sözcükleri kullanarak cümleler kurar, kendisini anlatmak ve çevresini anlamak için...